KİM 18

KİM 18

DAĞISTAN DERNEKLERİ ETKİNLİKLERİ

BURSA

Bursa Dağıstan derneği bu yılın demek çalışmalarının odak noktası oldu.Bursa, 8 Nisan 2017’de ve 26 Ocak 2019′ da olmak üzere iki defa Dağıstan Devlet Halk Dansları topluluklarının gösterisine ev sahipliği yaptı.
Ayrıca bu yıl, birçok ülkeden ekibin katıldığı UluslarArası Karagöz Halk Oyunları Yarışması 5-12 Temmuzda düzenlendi. Yarışmada şampiyonluğu Gürcistan ekibi kazanırken Dağıstan’dan gelen ekip de mansiyon ödülünü aldı.
Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği Ramazan Sokağı etkinliklerinde Bursa Dağıstan Derneği de stant açarak yöresel ürünlerden örnekler sergiledi.
Dağıstan’dan gelen diplomatik kişileri, spor kulüplerini, yazarları da ağırlayan Bursa Dağıstan derneği yöneticileri Manyas Dağıstan Spor’a da bizzat oyuncu olarak katılarak destek veriyor. Ramazan Kor, Yaşar Sabri Dönder, Ömer Akbaş, Enbiya Han, Belkıs Füsun Dağıstanlı, Hüseyin Ünol sık sık bir araya gelerek etkinlikleri değerlendiriyorlar.
Bursa’da en son geçen hafta Namık Kemal Spor kulübünün daveti üzerine Dağıstan Mahaçkale’ den gelen Anzi U 17 futbol kulübü ile dostluk maçı yapıldı. Bursa şehri bir program dâhilinde genç oyunculara tanıtıldı.
BALIKESİR
Balıkesir Dağıstan Kültür ve Yardımlaşma Derneğinin kuruluşunun 25.
Yıldönümü 16 Mart 2019 Cumartesi akşamı Avlu Kongre ve Kültür Merkezinde kutlandı. Başkan Osman Göçmez’in konuşması ile başlayan kutlamalarda Bakü’den Cemile Zalova Türkçe, Azerice ve Lezgice söylediği şarkılarla geceye renk kattı. Lezgi Yıldızları Kafkas Halk Dansları Ekibi de gösteri yaptı. Derneğe emeği geçmiş olanlara pilaketler verildi.
Dernek yönetimi diğer çalışmaların yanı sıra Çerkes Soykırımının yıldönümünde yapılan yürüyüşe katıldı.
Balıkesir ili Manyas ilçesi Çamlı (Qurafa) köyündeki Derbent asıllı Terekeme ( Karapapak) Türklerinin yerleşik olduğu Çamlı köyünde Dağıstan Kültür Derneği kuruldu.
Doğan Akay’ın kurucu üye olduğu ekipte köy sakinlerinden diğer kişiler de yer aldı.
İZMİR
Bergama Dağıstanköyü hayırı 28 Nisan’da gerçekleştirildi. 2019 Haziranında İzmir Bergama ilçesi Dağıstan köyünde 11 kişilik kurucu üyelerden oluşan ekiple yeni bir dernek kuruldu. İzmir Dağıstan Kültür ve Yardımlaşma Derneği adıyla kurulan dernekte başkan Ersan Ağır, başkan yardımcısı Aydın Demir, genel sekreter Şamil Karagöz, sayman Turan Demir oldu. Oğuzhan Gül, Vedat Yavuz, Şevket İlisu, Engin Özşen, Sinan Atik, Ergun Atik, Şahin Karagöz kurucu üyeliklere getirildi.
SİVAS
2019 yılının Mart ayında başlatılan çalışmalar sonuç verdi. Akçamescid, Baltalar, Burnukara, Fındıcak, Kadılı, Kayalıpınar, Kızıldikme, Osmaniye, Selimiye, Sultaniye, Süleymaniye, Üçtepe, Yavu köylerinden temsilcilerin girişimleriyle Sivas Dağıstanlılar Kültür Derneği kuruldu. Hüseyin Ünal başkan, Bekir Eren 2. Başkan, Yusuf İslam Yılmaz genel sekreter oldu. Turgut Uzundağ, Süleyman Yılmaz, Yavuz Sığırcı, Selahattin Avar yönetim kurulu üyeliklerine getirildi.
Üçtepe köyündeki Otsbay şenliklerine yukarıda adı geçen köylerden, Tokat, Kahramanmaraş, Yalova’dan konuklar katıldı. 6 Temmuz cumartesi günü Kadılı köyünde geleneksel köy düğünlerinin yirmi üçüncüsü düzenlendi. Aynı gün Fındıcak’taki piknikte buluşuldu.

DEVAM EDECEK

ABDULLAH KUBALI

DAĞISTAN SINIRLARINDA TARİHSEL DARALMA

Dağıstan, 45-39 kuzey paralelleri, 49- 43 meridyenleri arasında bulunmakta, Kafkasya’ nın üçte birine yakın 151.600 kilometrekareyi kaplamakta ve bölgenin doğusunda yer almaktadır.
Kuzeyde Kuma, güneyde Kür ırmakları, doğuda Hazar denizi, batıda Daryal geçidi, Çerkezistan ve Gürcistan ile çevrilmiştir.
Osmanlı müelliflerine göre Dağıstan kuzey, orta ve güney olarak üç bölgeye ayrılır. Kuma ırmağından Terek ve Sulak nehirleri havzasına kadar olan bölge Kuzey, Samur nehri havzası Orta, Kafkas dağlarının güneyinden Kür nehrine kadar olan saha da Güney Dağıstan olarak bilinir.
Cevdet Paşa’nın Dağıstan bahsinde verdiği izahatın bir kısmı şöyledir: Kafkas dağının üçüncü memalikidir ki cebeli mezkurun (adı geçen dağın) Bahri Hazar tarafındaki parçası olup Dak kavminin bazı aşairine (kabile) me’va (yurt) olduğundan Dağıstan tesmiye olunmuştur (adlandırılmış). Bu kıtanın her köşesinde, birbirine mugayir (birbirinden farklı) kavim sakin olarak (oturmuş) hertarafında başka başka lisanlar konuşulduğundan Araplar burasını Cebelüelsine (lisanlar dağı) diye isim lendirmişlerdi. Adı geçen kıta (coğrafik-etnik-demografik özelliklerine göre A.K.) üç kısma taksim olarak Dağıstan-ı Avsat (orta), Dağıstan-ı Şimali (kuzey), Dağıstan-ı Cenûbi (güney) bölümlerine ayrılır.
Cevdet Paşa, Orta Dağıstan’ın bağımsız ve özgür çeşitli milletlerin vatanı olduğunu; Avar, Andalal, Kuysubuy, Onkıratal, Ankıral, Bakulal, Çamalal, Şinide, Sonda, Salatav, Andi, Kumbet, Şubut, Çeçen, Galaş adlı irili ufaklı sancaklardan ibaret, büyük çoğunluğu Müslüman ve bir kısmı putperest yüz bin hanenin bu bölgede bulunduğunu belirtir.
Kuzey Dağıstan Hazar sahilinde ve Kafkas dağının eteklerinde yer alan Kuba, Tabasaran, Derbent, Gazi-Kumuk, Haydak, Akuşa, Tarku, Küre, İndirey, Yağsay adlı sancakları kapsayan Lezgi ve (az sayıda A.K.) Türk kavimlerinden ibarettir.
Güney Dağıstan’a gelince bu bölge Kafkas dağlarının güney eteklerinde bulunan Car, Bileken (Balakent A.K.) , İlisu, Shaki (Şeki A.K.),Ereş, Kabala (Qebele A.K.), Şirvan,Salyan ve Bakü sancaklarındaki 70 bin haneden ibarettir. Bunlardan Salyan ve Bakü sancakları ahalisinin 10 binini Ermeni, geriye kalan 50 bin haneyi Lezgiler ile Türklerden oluşan Müslüman ahali teşkil etmektedir. İran ile Dağıstan arasındaki deniz ticaretinin iskeleleri başta olmak üzere bu şehirlerde Acemler mekân tutmuşlarsa da Dağıstan’ın asıl yerlilerinin manevi nüfuzu egemenliğinde olmuşlardır.
Rus istilası sonrası siyasi amaçlarla bu taksimatı değiştirip parçalamışlardır. Kuzey Dağıstan’ın Terek havzası, Terek Sancağı=Tereskoy Oblast adı altında Viladikafkas’a bağlanmıştır. Güney Dağıstan’ ın bir bölümü Gence vilayetine bağlanmış, geriye kalan bölümü, Bakü merkez olmak üzere ayrı bir vilayet hâline getirilmiştir.
Rusların taksimatına göre bugünkü Dağıstan, 41-45 paralelleri, 44-48 doğu meridyenleri arasında, kuzeybatıdaTerek sancağı ve Nogay stepleri, güneyde Kuba, Şeki, Zakatala, batıda Gürcistan, doğuda Hazar denizi ile çevrilmiştir.
Dağıstan’ın nüfusu 4.500.000 kişi iken yukarıda belirtilen siyasi taksimattan dolayı parçalandığı için 1.600.000 kişiye düşürülmüştür.
Başlıca şehirler; Derbent, Bakü, Şeki (Nuha), Kabala, Şamaxı, Şabran, Şura (Temirhan), Grozni, Mahaçkale, Tarki (Semender-Ezeyni), Viadikafkas (Buravkale, Terekkale, Kapkay)’tır.

(Devam edecek.)

Kaynak: Şerafettin Erel Dağıstan ve Dağıstanlılar

ALBANLARIN İKTİSADİ MEŞGULİYETLERİ

Albanya, elverişli ve doğal zenginliklere sahip bir coğrafik mevkide yer aldığından burada kadim uygarlık merkezleri doğmuştur. Burada yaşayan toplulukların inkişaf tarihinin öğrenilmesinde, farklı üretim sahalarının arkeolojik materyal ve yazıya geçirilmiş malumat olarak tetkik edilmesi başlıca araştırma konusunu teşkil etmektedir.
Kazılarda ortaya çıkarılmış kalıntılar, bölge insanının üretim ve ticaret aktivitelerini öğrenmek için önemli kanıtlar oluşturuyor.
Albanya’ nın M.Ö. 4 ile M.S 3. Asırlarındaki ticari ilişkilerle ilgili verilerin kıtlığı söz konusuysa da antik yazarların yazdıkları, bölgede bulunmuş çeşitli sikke örnekleri, Güney Kafkasya ve dünya transit ticaretinde önemli rol oynayan Hazar denizi ve Kür nehri gibi su yolları sahibi olan ülkenin diğer birçok komşularıyla bağlantılarını aydınlatmamızı sağlıyor.
Ticaret, antik devir Alban şehirlerinin iktisadi hayatında büyük rol oynuyordu. Ziraatın ve sanatkârlığın gelişmesi, ticaretin de büyümesine yol açıyordu.
Albanlarda çiftçilik, hayvancılık ve sanatkârlık temel mesleklerdi.
Bu faaliyetlerin yan kolu olarak yardımcı üretim sahaları (bağcılık, bostancılık, balıkçılık) da mevcut olmuştur.
Albanya’nın coğrafik konumu, reçberlik için müsaitti.
Söz konusu devletin arazisinde bulunmuş çeşitli iş aletleri, küpler, kuyular, tahıl kalıntıları ülkede çiftçiliğin gelişim düzeyini tasavvur etmemizi kolaylaştırıyor. Y.İ. Krupnov , Kuzey Kafkasya’nın Kadim Tarihi adlı eserinde; etnoğrafik delillere ve Strabon’ un Albanya’da karasaban kullanımı hakkındaki açıklamalarına dayanarak Kafkasya’da karasabandan istifade edildiği düşüncesini ileri sürüyor.
Çiftçiliğin Albanya’da başlıca üretim çeşitlerinden biri olmasını, Göyçay ve Ağsu (Kür nehrinin sol kolu) çayları havzalarında yapılmış kazılarda elde edilen çeşitli iş aletleri de destekliyor. Kalıntılar arasında erzakın saklandığı buluntular da yer almaktadır. Qalagah, Nüydi, Mollaisaqlı mıntıkalarında ve mezarlarda ortaya çıkarılmış büyük küpler; tahıl, un vb mahsullerin saklanmasını oluşturan tipik eşyalardır. Albanya’nın yerleşim merkezlerinde ürünlerin saklandığı büyük küpler ve depolandığı kuyular yaygındır. Strabon vurguluyor ki, Albanlar ve İberler verimli topraklara sahiptirler ve üretimi ge liştirmişlerdir. İberya’yı (Gürcistan A.K.) Albanya’ ya, su kıtlığının yaşandığı inişli çıkışlı Kambisena (Doğu Gürcistan A.K.) arazisinden geçilerek varılıyor.
Albanya’da hem sert hem yumuşak buğday ekimi yapılıyordu. Sert buğday tanelerinin ve ununun Mingeçevir’de ortaya çıkarılmış kalıntıları bu dönemlere aittir. Köy tarımcılığı mahsullerinin üretiminde kullanılan aletler ziraatın seviyesini gösteriyor. Ahali el değirmenlerinden de yararlanıyordu.
Hayvancılık da önemli bir daldı. Yazılı kaynaklarda Kaspi (Hazar denizi) sahillerinde develerin bulunması hakkında veriler vardır. Bu hayvanlardan diğer ülkelere ürün taşımak için yararlanılıyordu. Diğer yük hayvanları arasında atı da özellikle belirtmek gerekir. Askerî sahada olduğu gibi, ticari alanda da her iki hayvandan yararlanılıyordu.
Balıkçılık Hazar denizi, Kür ve Aras nehirleri gibi büyük ırmakların yakınında yaşayan halkların hayatında büyük rol oynuyordu. Dağ akarsularında daha çok kırmızı benekli balıklardan yararlanılıyordu. Klavdi Elian, Kaspi hudutlarında bulunan bir gölde avlanan balıkların tuzlanıp kurutulduğundan develere yüklenip Med İmparatorluğunun başkenti Ekbatana’ya götürüldüğünden söz etmiştir. Sözko nusu faaliyet hem Albanya hem de komşusu Atroptena için söz konusudur. Kaynaklarda Albanya’nın balık yağından melhem, zamk hazırlamada ileri olduğu da yer alır. Ustalar, diğer ülkelerden getirilen fil dişinden eşyalar üretirken bu zamktan yararlanıyorlardı. Tuz ithali Atropena’dan yapılıyordu.

(Devam edecek.)

Kaynak: Azerbaycan Millî ilimler Akademisi

DAĞISTAN HALK İNANÇLARI -2-

Avarlar, Kumuklar, diğer tüm dağlılar çocuk diledikleri vakit pire gider, niyet tutarlar. Veli Kız Piri, başlıca uğrak yerlerindendir. Bu pir, Ağaç Auldadır. Buraya eş talebi için bekâr kızlar da gelirler. Sadaka dağıtma, çaput bağlama âdetleri de vardır. Eskiden çocuk dileyenler, çok çocuklu annelerin elbiselerini de giyer, yetimlere ve fakirlere yardım ederlerdi.
Kumuklarda ve Avarlarda geçmişte beşik kertme âdeti var iken şimdi hatıraları kalmıştır. Kumuk Türkleri beşik kertmeye beşikten belgilenen diyorlar.
Dağıstan’da hamile annenin göreceği rüya onun çocuğunun cinsiyetinin belirlenmesini sağlar. Kumuklarda bebeğin eşi, göbek bağı köpeğin bile kazamayacağı kadar derine gömülür.
Aşerme ile ilgili inanç, Derbent’teki Terekeme ve Azerilerde de vardır. Kumuk Türklerinde aş:yemek, aşa: yemek ye, demektir.
Buradan hareketle aşarmak: aş arzulamak anlamında olabilir.
Kumuklar hamile kadının annesine, eşine: aşa düşkün, hamile kadına aylı avrat demektedirler. Kumuklarda aşeren kadına, aşerdiği şey ne ise temin edilip yedirilir. Eğer bu sağlanmaz ise, annenin vücudunda aşerilen yiyeceğin leke şeklinde çıkacağına inanılır.
Kumuklarda al karısının ismi bastırıktır. Al basması bastırık basadır. Al karısı ve al basması Avarlarda farklı sözcüklerle isimlendirilir. Kumuklarda gayıptan tanıdık bir sesin çağrısına inanılır. Buna şeytan kıcırdı denir. Böyle hâllerde Kumuk, Tövbe Estağfurullah der. Kendisini tanıdık bir sesle gaipten çağrıldığını işiten kişi, bu sesi duymazlıktan gelmeli, kesinlikle cevap vermemelidir. Cevap verenin başına İblisin, cinlerin felaketler getireceği inancı vardır. Kumuklarda ahırda bağlı ata geceleri cinlerin bineceği inancı vardır. Buna cin hoydokon at: cinin bindiği at, denir. Bu at hastalanır. Kumuklarda ve Avarlarda cinler ile problemi olanlar, şifa bulmak için halk arasında kocakarı diye bilinen kimselere giderler.
Ayrıca al karısının benzeri su anası vardır. Su anasının diğer ismi su iyesidir. Uzun, sarı saçlıdır. Sevgilisi ile gizlice evlenmiştir. Avar ve Kumuklarda bu inanç da ortaktır. Kumuk ve Avarlarda anne de yavru da kırkı çıkmadan eşiğe adım atmazlar. Kırkı çıkmamış kadının yanına, yas evinden çıkan kimse gelmemelidir. Aksi durumda anne kırk olur. Kırk basmış, yani kırk olmuş kadını tedavi etmek için ince ipek iplik ile sağ elin parmaklarından başlayıp ayak parmaklarına varıncaya kadar bütün vücudu sarılmalıdır. Sonra bu ipek iplik ucundan tutuşturulur tüm iplik yanar. Bu şekilde kadın kurtulmuş olur.
Kırk basmış annenin sütü, devamlı olarak akar, kadın üzüntüye kapılır, bunalıma girer. Kırk düşen kadının ateşi sürekli yükselir, tekar iner, terler, titrer, bilinci kaybolur. Tedavi için kırk kızlar piri pınarından su getirilir. Bu su ile kırk olmuş kadın, üç kere yıkanır. Bu sudan üç defa içer. Kadın için şifa duaları okunur ve şifa dilenir. Böyle hanımlara kırk adet kurze yedirilir. Kurze, içine kıyma doldurulmuş hamur yemeğidir.
Kumuk ve Avarlarda süt çocuğu, gece çarşıya çıkarılmaz, mutlaka çıkarılması gerekiyorsa yüzüne ocak isi sürülür.
Nazardan korunmak için kurşun dökülür. Hamur yapılır, bu hamur dualar okunarak duvara vurulur. “Kim nazar ettiyse yüzü bu bu hamura çıksın” denilir. Ayrıca nazara uğramış kimse için, emici kadına gidilir. Emici kadın, sopa ile nazarlının ayağının bir defa altına bir defa üstüne vurur. “Ayağından çıksın, bunun çaresi budur “ der. Terekemelerde nazara karşı firkete takılır.
Üzerlik yakılır. Seyit Ahmet’in kolyesi suya batırılır. Suyun şifalı olacağına inanılır.

İSİMLER
Avarlarda kadın ismi Altın, Yezilov (bronz), Mohulav (demir) erkek ismi, Dugrıcıl (sıkı kemer) erkek ve kadın ismi olarak kullanılır.

Yaşar Kalafat

Bir cevap

  1. kim Fatima dedi ki:

    Selamun aleykum sayın din kardeşlerim, Türkiye ve dışındaki avar ve diğer halkların aziz torunları. Adım Patimat (Fatime ) « Maarulay » aslen Gunibsky ilçesi Gonoda – Honoda maarul rosu , köylüyüm, Mahaçkala’da yaşıyorum. Gunibsky ilçesi Gonod köyünden atalarımı arıyorum. Aradığım mekan Türkiye: Samandağ ilçesi/ Hatay ili. Ekim 2018’de büyükannemden, iki amcasının ve ailesinin talihsiz kaderi hakkında bir şeyler öğrendim ve isteğim üzerine babam, Mahaçkala şehrinin arşivlerine gitti ve bana, 1886’da Gonoda köyünün nüfus sayımı arşivinden bilgiler getirdi ve bu nüfus sayımına esasen ben 1886 nüfus sayımı bilgilerine dayanarak atalarımın bu mektuptaki isimlerini gösterdim. İsmi Dadi (babasının adı Hanmuhammed), anavatanında hac ziyareti yapıldıktan sonra, ona Dadihacı olarak hitab ediyorlardı. Dadihacı, bir zamanlar Gonod köyünden birkaç defa Mekkeye hac ziyareti yaptı, en son yaptığı hac ziyaretinden ise her yıl hac ziyaretini yapmak için Dağıstan’dan ayrılma kararı ile geri döndü, çünkü artık yaşı ilerlemekte ve 45-50 yaşlarına gelmekteydi ve hem de Dağıstandan Mekkeye kadar yürüyerek yolculuk yapmak onun için daha zor olacaktı. Kendisi köyde gayet varlıklı biri olarak tanınıyordu ve göç esnasında da yalnızca evini sattı ve tüm topraklarını, bahçelerini ve hayvanlarını kendi köyündeki camiye bağış bıraktı. İslam’ın kavramları düzeyinde, temel ihtiyaç sayılan kendi evini Türkiye’de hemen almaya karar verdi. Onun ölçülerine göre başkasının mahreminde yaşamayı asla kabul edemezdi ve bundan dolayı Türkiyede kendine aid bir mülk edindi. 1) Atalarımdan – Dadihacı ( babasının ismi Hanmuhammed) – (kendisi dedemin babasının öz dayısı) – 1846 senesinde doğan Dadihacı – Mahaçkalede bulunan arşiv bilgilerine esasen: hanımı Sultanzade, kızı Patimat (Fatime) 1886 senesinden sonra göç ettiler … 2) Atalarımdan – Muhammed ( onun babasının ismi Haydarbey) (türk elyazma eserlerinde Mehmet olarak da geçebilir) doğum tarihi 1880 veya 1883 senesi, – (kendisi dedemin babasının en büyük ağbisi). Muhammed 1897 senesinde onyedi yaşında (Dadihacının ricasıyla) Türkiyeye tamamen taşındı. Muhammed ailenin en büyüğü idi, üç erkek kardeşi ve bir kız kardeşiyle can annelerini çok erken kaybettiler💔😭 büyük dedem ise ailenin en küçüğü idi ve (Muhammed dışında herkes Gonoda köyünde defn edilmişler). Tahminlerime binaen Dadihacı ismi ona Türkiyede verilmiş olabilir çünkü Türkiyede «Dadi» ismi kullanılmamaktadır, belki de «Dayı» yani hacı dayı dan alınmış olabilir, Dadihacı ismi ise Dağıstanda yaygın olan isimler arasındadır, soyismine gelince zannımca, büyük ihtimal değiştirilmiştir. Türkiyede Muhammed kuzeni Patimat – (Fatime Dadihacının kızıdır) ile evlendi, uzun süre birlikte yaşayacak vakti olmayan Patimat – (Fatime) bir salgın nedeniyle hayatını kaybetti, çocuk sahibi olmak için zamanları bile yetmedi. Dadihacının öz kardeşlerinin anlattığına göre, sonuncudan bir önceki mektubu Dadihacı kendisi gönderdi ve mektubunda o şunlardan bahsediyordu: Sevgili kardeşlerim ve akrabalarım, kızım Patimat (Fatime) korkunç bir hastalık geçirdi 😭 durumu çok ağır ve ciddi, gündüzleri onu bahçedeki su kenarındaki ibadethaneye kucağımda taşıyorum, orada günümüzü geçiriyoruz, akşama geri getiriyorum 😭💔 , sadece su içiyor 😭, biliyorum! Onunla vedalaşmak ona hoşça kal demek istiyorsunuz ama bence zamanınız olmayacaktır, kendisi çok zayıf, her yerde savaş var, durum çok zor” !
    Dadihacı’dan daha fazla mektup gelmedi. Vatana en son mektup birkaç yıl sonra Muhammedin komşusu yada onun tanıdığından geldi, metubu yazan kişi şunları kaleme alıyordu: Muhammedi cepheye aldılar ve bir daha ordan dönmedi, Dadihacı ve Sultanzade daha yaşları epeyce ilerlemeden hayatla vedalaştılar, kızları Patimat (Fatime) ise kocası Muhammedi cepheye götürdüklerinden kısa süre sonra çok erken yaşlarında öldüler. Tahminlerimize göre Muhammedi yaklaşık 1914 senesinde Sarıkamışa askerliğe aldılar ( Rus-türk savaşı 1914-1915 seneleri) veya Çanakkale savaşına götürdüler (Yunanıstan – ege denizi sınırında 1915), ancak Canakkale’nin ölen askerlerinin bir listesini aldım, lakin Muhammedin adı listede yoktu. Ama Sarıkamış’ta öldürülenlerin listesini alamadım, belki orada donmuş. O zamanları birçok Kafkas Muhaciri (göçmenleri) Allahuekber dağına Sarıkamışa savaşmaya çağrılmışdılar, tabi dağın eksi 40 derecelik soğunda, bazıları düşman yüzünü görmeden 90 bin askerden fazla kayıp yaşandı, bazıları da oturduğu yerde soğuktan uyuyarak donakaldılar 😭💔 (bununla ilgili internette bazı korkunç fotograf ve belgeler buldum) 💔 40 bine yakın asker esir alınmış ve Rusyaya getirilmişlerdi, bu arada da toplu bir salgın hastalığı başladı, Rusya’da birçok mahkum hayatını kaybetti. Mektubu yazan şahıs evin terk edildiğini, bahçelerin bakımsız kaldığını, böylece akrabaların gelmesi gerektiğini yazıyordu ancak kimse bu arada gidemedi hem de bu arada aniden büyükbabam Osman 40 yaşında vefat etti. Ne yazık ki, Muhammed ile ilgili ne cephedeki ölüm yerini gösteren bir mektup ne de başka herhangi bir bilgi vatanına gelmedi.
    Ve şimdi de büyük insan hemşerim hakkında bir hikaye anlatmak istiyorum: Köylüm ve hemşerim Muhammed Amin Asiyalov (Muhammed – Emin Paşa – Türkçe el yazısına göre) – O, İmam Şamilin ve Çerkes halkının naiblerindendi. Türkiye’de birçok insan onu İmam Şamilin naiblerinden Muhammed – Amin Asiyalav olarak tanırlar, kendisi Gunibsky ilçesi Gonoda köyünde doğdu ve 11 yaşında Muhammed – Amin Asiyalav kendi doğduğu Gonoda köyünü terk ediyor. Dadihacıya Türkiyedeyken kardeşleri ziyarete gelir ve ziyaret esnasında misafirler kendi hemşireleri ve köylüleri olan Muhammed – Amin Asiyalavı Armutköy (Bursanın) köyünde ziyaret etmeye karar alırlar. Yol esnasında, bir at arabası ile hareket ederken ve yolda biraz yorgun olan Dadihacı (kendi Avar dilinde) atına “Allah seni kahretmesin bugün hiç olmadığı kadar yavaşsın!” diye bağırdı. (Dadihacı’nın bu sözleri Büyük Naib kitabında yer almaktadır)! Bir arada yolculuk esnasında, avar dilinde arabacı şaşkınlıkla konuştu ve sordu: kimlerdensiniz ve nerelisiniz ve elbette bu arada avar lisanı işiten Dadıhacı az şaşırmadı ve en şaşırtıcı şey de yol arkadaşlarının Naib Muhammed Amin Asiyalov’un oğlu ve büyük İmam Şamil’in eniştesi olduğu ve adı Davud olduğunu duymasıydı. Vatanına yazdığı mektuplarda Dadıhacı Naib Muhammed Amin Asiyalov’a vasiyette bulunduğunu, bir sonraki ziyaretinde ise Dadıhacı Naib bir daha ziyatret ettiğinden ama Davudun ise Gemiyle hacdan dönerken hayatını kaybettiğini ve bundan dolayı kendisiyle görüşemediğini yazıyordu.
    Mektubumda yazamadan geçemeyeceğim atalarımdan ve yurttaşlarımdan bir büyük zatın hayat hikayesi daha: Hem Türkiyede hem de tüm dünyada hiç bir defa bile yenilgiye uğramayan 389 defa zafer çalan dünya seviyesinde bir numaralı güreşçi sayılan Mustafa Dağıstanlı. Mustafa’nın büyük ninesi ve büyük dedesi Gunibski ilçesi Gonoda köyündendirler, büyük dedesi Andissev, büyük ninesi Hatimesedu idi, kendilerinin iki oğlu ve bir kızı vardı, kızlarının adı Bahumesedu, oğullarından birinin adı Mustafaydı, Mustafa Birinci dünya savaşında öldürüldü – öldürülen Mustafa – ünlü güreşçi Mustafa Dağıstanlının dedesiydi, ikinci oğlunun ismini ise henüz bilemiyoruz. Kendileri Türkiyeye Kafkaz savaşından sonra göç etmişler. Benim büyük dedem “Dadi” ve güreşçi Mustafanın büyük dedesi “Andissev” amca oğullarıydı ve biz hala Mustafanın vatanını terketmeden önce büyük ninem Zadaya hatıra olarak hediye ettiği sürahiyi büyük titizlikle koruyoruz. Anneannem ve ben son zamanlarda Mustafa ile konuştuk, o ve anneannem Elhamdülillah kendilerini iyi hissediyorlar ve birbirimizi görmekten mutlu olduk, umarım sizi tekrar göreceğiz inşallah 🤲🏻 zira onlar büyük insanların torunları sayılırlar ve ben yukarıda isimlerini sıraladığım böyle izzet ve şeref sahibi yüce insanların neslinden olduğum için şeref ve gurur duyarım. Kardeşler birkaç defa kardeşleri Dadihacı ve yeğeni Muhammed’i ziyaret etmek üzere Türkiye’ye geldiler ve Gonoda anavatanına döndüklerinde kardeşlerden biri şunu anlatıyordu: Türkiye’ye Dadihacı’yı ziyaret ettiğimizde, kapıyı çaldım, kızı Patimat (Fatime) sesimi duyduğunda kapıya geldi, aniden ortalığı bir sakinlik 😪 kuşattı, birkaç dakika evin kapısını kimse açmadı, zira kapı çalındığında Patimat (Fatime) evde yalnızdı ve ani heyecandan bayılmış, neşe, bir duygu dalgası, vatan hasreti onun böyle şok durumun yaşanmasına neden olmuş ve baygınlık geçirmişti. Birkaç gün sonra, kardeşler vatana gitmeye hazır olduklarında, Dadihacı onlara bir bıçak verdi ve dedi ki: bıçağı al, bu bıçağın değerini, çok az kişi anlar, ama sonra anlayacaklar, bıçağın kapağındaki taşları yolda giderken çıkarıp satabilirsiniz, çünkü geçim açısından zor zamanlar yaşanıyordu. Meğer bu bıçağın kapağı elmas ve zümrüt ile süslenmiş ve bıçağın sapı ise platinden yapılmıştı. Yıllar sonra, 1949’cu yıllarda Gonoda köyünde eski baba ocağında Muhammed’in, büyükbabam Osman ve diğer kardeşlerimin evinde saklanan bıçağı gören akrabalardan biri, bıçağın nasıl değerli olduğunun farkında olmadan onu tamir için bıçağı tanıdık bir Rus dişçiye götürüyor ve ertesi gün bıçak için geri döndüğünde, bıçağın değerini fark eden Rus’tan bir iz bulunmadı, Rus dişçi ortadan kaybolmuş, ne bir belge ne de hiçbir iz bırakmamamıştı. Türkiye’de, Dadihacı’nın mücevher işlemeli bıçak, kılıc ve benzeri eşyaların imalatı ile meşgul olma yönünde tahminler var (tüm bu olaylar Birinci Dünya Savaşı’ndan önce ve savaştan sonra gerçekleşti, bununla ilgili tek mektup, Muhammed’in komşusundan geldi ve ben yukarıda ondan bahsetmiştim). Samandağ veya İstanbul’da oturan herkimse, oralardaki kafkaz kökenli hemşirelerimden, avarlardan ricam eğer herhangi biriniz mektubumu okur, ricamı duyarsanız ya da atalarınızdan (ninelerinizden, dedelerinizden) ecdadımla ilgili bir şey duyduysanız veya hatırladıysanız lütfen bana yazın. Onlara karşı duyduğum hasretten yüreyim yanıyor, ciğerim parçalanıyor ve onları bulana kadar kendime rahat bulamayacağım. Büyükannem 85 yaşında ve bu akrabalarının nereye gömüldüğünü bulmak için bizden son isteği. Araştırmam sadece merak ve eğlence için değil, akrabalarımın talihsiz kaderi hakkında bilgi edindiğim andan itibaren kendime rahat bulamıyorum ve onlar hakkında tam bilgi edinene kadar ümitle araştırmamı devam edeceğim, çünkü yurtlarını terk etmek zorunda kalan akrabalarımla olan manevi bağ beni hep oraya iteklemekte. “Atalarımız” – ne yüce bir kelime bu!! Amcam Muhammed’in mutsuz hayatının ve amcam Muhammedin, 💔 Dadihacının, kızı Fatima’nın ve eşi Sultanzadenin mezarlarının nerede olduğunu bulma umudunu hala kaybetmedim. Büyükannemden, Sultanzade’nin vatana memleketini, yerli dağları ve Gonoda köyündeki 💔 tarlaları nasıl da özlediğini anlatan bir şiir gönderdiğini öğrendim. Bu tür hikayelerden sonra iyi uyuyamıyorum ve atalarımın izini bulamadan rahatlık bulamıyorum ve sakinleşemiyorum, bu hikaye hep aklımdaki ve ruhumdaki bir hikayedir ve inşallah zaman gelir de Rabbim bana onların mezarında Kur’an’ı Kerim okumayı nasip eder, ben hep bunun hayalini yaşıyorum💔. Yazdığım tüm bu satırları hiçbir kaynak kullanmadan kendimden yazdım, çünkü hatıralar tam hafızama işledi. Talihsiz insan kaderine kayıtsız olmayan hayırsever, imanlı ve gönül insanlarının yardım ve yanıtlarını umuyorum. Ben hep arıyorum, inanıyorum ve bekliyorum. Saygılarımla iman kardeşiniz Fatime Muhammedova «Vatanım – Gonoda». Elektron posta adresim: patya198666@icloud.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir