KİM 17
ON BAHADIRLAR ÜLKESINININ SÖLENLERI
Koyunların kesilmek bilmeyen melemeleri katarın yaklaştığını bildirirdi. Çobanların odaman denilen beyi, sürü sahiplerinden birinin oğluydu. On beş yirmi bin koyun, yaklaşık yüz tane at, çok sayıda kurt köpeğinden oluşan gerçek bir orduya komuta ederdi. Çobanları özlemle beklerdim. Çünkü bana olağanüstü armağanlar getirirlerdi. Kurutulmuş peynirden yapılan bu armağanlar usta işi at, koyun, binici figürlerinden oluşurdu. Aralarında ak oğlak veya karakul kuzucuğu da bulunurdu.
Bunu koyun kırkımı izlerdi. Bu önemli bir gündü. Koyunların kırkılması güç bir iş olup bayram gününe dönerdi. Bu konuda en becerikli kimselerden yararlanılırdı. Sürü sahipleri, çalışanların gönlünü hoş tutmak için onlara çeşitli ödüller verirdi. Bu amaçla küfeler dolusu et ile peynirli çörek ikram edilir, büyük eğlenceler düzenlenirdi. Herkes dilediğince şarkı söyler, oyun oynar, kurşun sıkardı. Bayanlar, bayramlık giysilerini giyerdi. O yılın kazancına göre camiye ve köyün yoksullarına bağışlar yapılırdı. Sonunda kuzuların kulaklarına sürü sahiplerinin damgası vurulurdu. Bu, çocuklar için heyecan verici, büyük bir işlemdi.
Çobanların Çoh’ tan ikinci geçişleri uzaklardaki sıcak ovalar yönünden olurdu. O sırada, evde kesim bayramı kutlanırdı. Çiftlikte en az kırk koyun kesilip dilimlenerek güneşte kurutulurdu. Sucuk yapılır, herkes dört elle işine sarılırdı. Büyüklerin arasında neşe ve merak içinde dolaşırdım. Onların el ayağına dolaşır, üstümü başımı kirletir, işi aksatır, her yerden kovulurdum.
Ötede beride dolaşırken çiftliğin odalarından birindeki büyük bakır kazanı buldum. Ağzına dek bağırsakla doluydu. Düş gücüm beni serüvene sürükledi. Bu canavarlarla çetin bir savaşa tutuşacaktım. Bir yılan yumağını andıran kıvrımlı yığına sopa ile vurup onu dürtmeye başladım. Bağırsaklar delik deşik oldu. Kış için sucuklar ne ile yapılacaktı? Çok geçmeden ben daha önemli işlerden yeni biriyle uğraşırken beslemelerin bağırıp çağırdıklarını işittim. Suçlunun kim olabileceği üzerinde konusunda kafa yormaya çok da gerek yoktu. Dolayısıyla beni saklandığım yerden çıkardılar. Bunu dayak faslı izledi. Arkasından at koşum takımı kokusunun burnumun direğini sızlattığı karanlık odaya kapatıldım. Az zaman sonra fırsatını bulup kunak odasına geçtim. Orada güzel silahlar asılıydı. Annem çobanlarla ve beslemelerle konuşuyordu. Bana kimse yüz vermedi. Bu, benim için pek onur kırıcıydı.
Çoh’ta marşi denilen ağıllarda kalan çobanlar, sıcak Alazan Koyağı’na veya ailemizin, Kuzgun denizinin her vakit yeşil kıyılarındaki otlağı olan Gutan’a doğru yola çıkıncaya dek olağanüstü mutlu bir hafta geçirdiler. Daha önceki ziyaretlerinden tanıdığım çoban çocuklarıyla kurduğum romantik arkadaşlık kısa sürse de sürprizlerle doluydu. Annemle kardeşlerime dahi yabancılaşıp onlarla ilgilenmez olmuştum. Kendimi yalnızca çobanlara yakın buluyordum. Benliğimi onlarla bütünleştirmek, içlerinden biri olmak için can atıyordum.
Benim kahramanım, çobanların en yaşlısı olan saygıdeğer Gergi idi. Azametli Durci dağının eteklerinde yer alan Durci avulundandı. Yırtıcı görünmekle birlikte iyi yaradılışlı bir kişiydi. Bana güzel melodiler çıkaran, tek çıngırağı olan ak bir oğlak armağan etmişti. Onun üzerinde yeni edindiğim çobanlık becerilerimi deniyordum.
Bu olağanüstü aksakalın bütün özelliklerini ilginç buluyor, bunlardan büyüleniyordum. Yırtıcı sakalı, kıvrık uçlu çoban değneği, içlerine ot doldurulmuş kocaman ayakkabıları, yıldızlı gök gibi delik deşik olup rengi atmış kara yamçısı, babamın yıllar önce ona armağan ettiği rengi solmuş kırmızı başlığı ile onu gözünüzde canlandırabilirsiniz. (Devam edecek.)
Halil Bek Musayasul
KÜBA İSYANININ BAŞKENTİ: QRIZ
Ruslar Doğu Kafkasya’da Şeyxali ile Surxay arasındaki iş birliğinin farkındaydı. Küba halkı şehri terk etmişti. Evlerde Rus askeri vardı. Şeyxali’ye bağlı ahali, dağlık bölgelerde hazırlık yapıyor, Rusların her hareketi izlenerek Şeyxali’ye bildiriliyordu. Ahaliden kurulmuş milisler Han’ın buyruğundaydı.
Şeyxali’nin ortadan kaldırılması Ruslar için zorunluluktu. Küba’dan Derbent bölgesine uzayan bölgede Han’ın taraftarı çoktu. Kıpırdanmalar Buduq mahallinden başladı; az zamanda Küba Hanlığının bütün arazisine, her sınıf ve tabakadan halk kesimlerine yayıldı. Büyük yerleşim merkezlerini birbirine bağlayan yollar kesildi. Karargâh Qrız kentinde kuruldu. Yeni bir şehir inşasına başlandı. Kentin engebeli arazisi yüzlerce kişinin katılımıyla düzleştirildi. Küçük bir atlı eğitim merkezi kuruldu. Siperler, hendekler, tahkimatlar kazıldı. Demirci atölyelerinde silahlar, at koşum takımları üretildi. Küba merkezi hariç, tüm hanlık arazisi yeniden Han’ın hâkimiyetine giriyor, onun buyrukları sorgulanmadan yerine getiriliyordu.
Bakü’deki General Repinin, çaresizlik içinde olduğunu, Küba ile irtibat sağlayamadığını General Tormosov’a bildirir. Bazı yorumcular köylü isyanı diye adlandırsa da başkaldırıya bütün tabakalar katılmıştı. Tormosov da aldığı haberi Nebolsin’e bildirdi. Küba’nın ne Bakü ne de Derbent ile bağlantısı vardı. Kafkasya’daki Başkomutan Tormosov, Mustafa Han’a 1810 yılının 12 Eylülünde OsmanlIlara karşı sürdürdüğü operasyonları tamamladığını, ordunun büyük bölümünü Küba’ya yönelttiğini, Şeyxali’ nin diyarını yerle bir edeceğini bildirdi.
Diğer üst düzey komutanlar arasındaki yazışmalarda Caferqulu Han’ın Şeki’den 1000 atlı ile Hınlauq dağlık arazisinden, Karabağlan topçu birliklerinin Şirvan’dan Küba’ya yönlendi rildiği, Bakü’den de takviyelerin geleceği, isyancıların kuşatılacağı vurgulanır.
Şeyxali’nin mümkünse sağ ele geçirilmesi talimatlarda geçer. Savaş hâli hukuku uygula nacak, kimsenin gözünün yaşına bakılmayacak, diğer bölgelerde olduğu gibi ele avuca sığmaz Küba’da da Rusya’ya itaat eden yeni bir hanlık kurulacaktı.
DİĞER SİYASİ GELİŞMELER
- yüzyılın sonundan itibaren Abhazya’da üç yüz yıllık hâkimiyet kuran Osmanlı 1578’de Sohum’u ele geçirerek bu hâkimiyeti güçlendirmişti.
Rusya, Volga nehrinin Hazar denizine döküldüğü yerde kurulu Astrhan’ı işgal ederek bölgede varlığını hissettirmişti. 1704’te Baltacı Mehmet Paşa Prut seferine çıktı. Azak kalesi ve çevresi Osmanlı Devletine geri verilecek, sınırlardaki Rus kaleleri yıkılacaktı.
1722’de Hacı Davut direnişini kırmak için Derbent karadan, Bakü denizden Rusya tarafından kuşatıldı.
1789-1791 Osmanlı-Rus savaşında Kafkasya’nın batı sahillerini fethetmeye gönderilen Battal Paşa, Sohum’da Abhazya hükümdarı Keleş Bey’den gerekli desteği göremedi. Bölgede Rusya’nın nüfuzu artıyordu.
Kuban nehri etrafında 1792’de Kafkasya müstahkem hattı (kordon hattı) inşasıyla nehrin eteklerine ulaşan Ruslar, kuzeyde varlıklarını sürdüren Abazin topluluklarını tehdit etmeye başladı.
1812’de Napolyon Rusya’yı işgal etme girişiminde bulundu.
28 Mayıs 1818’de Osmanlı ile Rusya arasında Bükreş Anlaşması imzalanıp Çarlığın eli güçlendirildi.1828-1829 Osmanlı- Rus harbinden sonra imzalanan Edirne Anlaşmasıyla Osmanlı, Kafkas sahillerindeki çok önemli pozisyonlarını kaybetti. Kuban nehrinin ağzından Nikolay limanına kadar tüm Karadeniz’in kontrolü Ruslara bırakıldı. Karadeniz sahil hattı, Rusya için hayati bir öneme sahipti. 1830’da Çar I. Nikola, Abhazya Seferi planını imzaladı. Amaç, Poti’den Anapa’ya kadar karayolu bağlantısını tespit etmek, yol yapımını sürdürmek, deniz sahilinde Bambora, Pitsunda noktaları kurmaktı. Kafkasya topoğrafyası inceleme altına alınarak kaleler, tahkimatlar, askerî karayolu bağlantıları kuruluyordu. Rusya ile Kafkasya halkları arasındaki sınır Don nehrinden Kuban nehrine kadar inmişti. Ruslar adım adım Kafkasya’ya yayılıyordu. (Devam edecek.)
Abdullah Kübalı- İZMİR
DAĞISTAN HALK İNANÇLARI
Dağıstan halk inançlarını iki başlık altında ele almak mümkündür. Bunlardan konuşulan dili esas almamız hâlinde Dağıstan’da Türkçe konuşan halklar (Kumuk, Nogay, Tatar, Terekeme, Azeri) ile dilleri birbirinden tamamen farklı olan halkları (Avar, Çeçen, Dargin, Lak, Lezgi,Tabasaran) ele almak gerekir. Ayrıca Dağıstan’da az sayıda olsa da Rus, Ermeni, Grek gibi Hristiyanlarla Yahudiler de vardır.
Bu yazıda Kumuk ve Terekeme halk inançları merkeze alınacak, diğerleri ile mukayeseler yapılacaktır. Farklı dilde konuşan dağlı Müslüman halklar arasındaki karşılaştırmalar ilginç sonuçlar verebilmektedir. Dağıstan halklarının İslamiyete girmeden önce de ortak inanç taşıdıklarını söyleyebiliriz.
Dağıstan’ın Derbent bölgesinde seksen bin civarında Terekeme yaşa maktadır. Köylerin adları Berikey,Velikent, Cemikent, Deliçoban, Podar, Karadağlı, Tatlar, Ulu Terekeme, Solek, Şahbozkent, Mehreçkent, Şebede’dir. On iki pareden oluşan Terekeme köylerinden son üçü şimdi yoktur.
Rukel köyünde Terekemeler ile diğer halklar birlikte yaşar. Çocuklar hasta olduklarında iyileşsin diye Deşiklitaş diye bilinen taşa götürülürler. Cuma günleri bu taşın deliğinden çocuklar arka arkaya üç kez geçirilir. Bunun için yedi renkte iplik ve bir şişe alınır. Şişe deşiklitaşa vurularak kırılır. Taşa Şişe yerine yumurta vurarak kıranlara da rastlanır. Yedi renkte iplik bir çalıya bağlanır.
Çocuğu olmayan aile Kuklar’a gider. Kuklar, Derbent Kalesi’nin karşısındaki büyük mezarlığın içerisinde sonradan korumaya alınmış bir mekân. Derbent Kalesi’nden Hazar denizine doğru iki sur iniyor. Halkın inancına göre bu surları Zulkarneyn ördürmüştür. Amacı, Yecüc Mecüc’ün saldırılarına karşı halkı korumaktır.
Mezarlık altı yedi yüzyıllık bir tarihe sahip. Hâlâ defin yapılmaktadır. Burada bir kısım mezar taşları boy, stil ve motifleri itibariyle Ahlat (Bitlis) mezar taşlarını hatırlatıyor. Erkek mezar taşlarının alt sırasında at, süvari ile birlikte at, atın karın kısmının altında bir çift çizme motifleri var. Bu motifler yeni yapılan mezarlarda da görülür. Kadın mezar taşlarında başka simgeler var. Eski ve kısmen yeni mezarların taşında muhakkakay yıldız var. Ayrıca çeşitli kuş resimleri, tek ve çift olarak kompoze edilmiş ve çiçek figürleri ile bezenmiştir. Son dönemlerin zengin mezarlarında siyah mermer üzerine mevtanın fotoğrafı resmedilmiştir.
Kırklar adı verilen içinde mezar ve türbe bulunan yapılar da bu mezarlığın içinde yer alır. Kırklar, kırk mermer mezar taşından oluşur. Bunlar balıksırtı iki üç metrelik mezarlardır. Bir çitle çevrilmiş lerdir. Çitin yukarı başında, iki metre yükseklikte ve üstü kubbeli, önünde ayet yazısı türbeyi hatırlatan diğer mezarlara göre çok yeni olan üstü badanalı bir yapı var. Ziyaret yerinde ağaçlar, dallarına bağ lanmış adak çaputlarından gözükmüyor. Halkın ifadesine göre Selman-1 Farisi ve kardeşi bu iki mermer sütun mezarda yatmaktadır. Kırklara çocuk dilemenin yanı sıra, koca talebi, murat, şifa ve daha birçok ihtiyaç için gidiliyor. Kırklara çocuk talebi için gelenler burada taştan yapılmış beşiği sallarken sadaka sunar, adakta bulunurlar.
Bu mezarlıkta ayrıca Feteli Han’ın karısı, kızı, oğlu ve kölesinin kabirlerinin bulunduğu kümbet tipi bir yapı var. Türbedeki kırk anahtarlı korku taşından her türlü korkunun giderilmesi için su içerek yararlanılıyor. Çeşitli dilekler, bu arada çocuk talebi ile Erenlere gidilir. Erenler Şalbuz dağındadır. Halk, Erenlere Hac ziyaretini yerine getiriyormuş gibi gider.
Yörede çocuk sahibi olma, yaşamayan çocukların ardından doğan çocukların uzun ömürlü olması dileklerinin yerine gelmesi için gidilen mekânlardan biri de yedi kardeş bir bacı kalesidir. Burası daha çokTabasaranların bölgedeki kutsal yerleridir.
Derbent yöresinde daha çok Şia inançlı Türkler, üzerlerinde beşparmak taşırlar. Beşparmak çocukların omuzlarına nazarlık olarak da takılır. Altından yapılmış beşparmağın Hz. Fadime’nin elini temsil ettiğine inanılır. (Devam edecek.)
Dr. Yaşar Kalafat
ALBAN YA’ DA SAVAŞ YILLARI
Barsiller, Çur üzerine saldırıya geçtiğinde Lezgiler onları ok atışı yağmuru ile karşıladılar. Düşman henüz surlara varmadan kanatlardan fırlatılan alevli taşların kuşatmasında kaldı. İlk iki hücumda çok sayıda savaşçısı saf dışı kalan Barsil çarı süratle savunma barikatlarının üzerine atılıp yarmak istedi. Fakat onun bu hamlesi de fayda vermedi. İleri atılan Barsil süvarilerinin ön safları birkaç metre genişlikte kazılmış hendekleri aşamadı. Arka sıradakiler ise ok yağmuru ile yüz yüze kaldı. Barsiller şaşırmıştı. Barikatların yanından dolaşmak için birlikleri denize doğru yönlendirdiler ve sahil boyunca ilerlemeye gayret ettiler. Fakat Lezgi çarı Şargir, burada kendi komutasındaki süvariler ile Barsillerin önünde set çekti. Ölümüne bir çarpışma yaşandı. Barsil çarı ile Lezgi çarı karşılaştılar. İki yerinden yaralanan Barsil çarı öldürülmedi. Fakat süvarileri bağışlanmadı.
Birkaç gün devam eden savaşlarda püskürtülen Barsiller yeniden Lezgilerin üzerine yürümeye cesaret edemediler. Onlar, Hunların da Albanya’ya sokulmadıklarını anladılar. Gerçekten Hunlar, Alanların topraklarını zapt ettikten sonra onlarla anlaşmaya varmış Ostrogotların ülkesini yağmalayıp kuzeye yönelmişlerdi.
Hun hücumlarının görülmediği dönemde ülkeye bir yandan Ermeniler ve Grekler, diğer taraftan Romalılar göz diktiler. Onların muntazam aralıklarla Albanlarla anlaşmazlığı artırması sonuçta Dzirav dövüşlerini yarattı. (371’de Sasaniler ile Romalılar arasında)
Bu savaş öncesinde Urnayr’ ın ve Şargir’in önderliğinde Albanlar ile Grekler karşı karşıya gel diler. Birbirine denk güçler arasındaki çatışmalarda Albanlar daha ataktı. Yiğit Şargir’in komuta ettiği Lezgi birlikleri rakiplerine öldürücü darbeler indirebilecek durumdaydı. Onlar yine de öldürmektense esir almayı tercih ediyorlardı. Bunu Urnayr’ın askerlere hitabı da kanıtlıyor. “Sîzlere duyuruyorum. Söylediklerimi aklınızda saklayın. Yunanlılardan esir aldığınızda onları öldürmeyin. Esirleri Albanya’ya götürüp şehirlerimizin ve saraylarımızın inşasında, diğer sahalarda, taş yontuculuğunda, çömlek işlerinde çalışmaya mecbur edelim.
Greklerle dövüşlerden Albanlar kazançlı çıktı. Binlerce askeri esir alıp ülkelerine getirdiler. Fakat bu savaşların sonuçlanmasından kısa süre sonra yenileri başladı.
DZİRAV OVASI
Kaydedilen bu hadiselerden sonra Ermenistan Roma ile ile ittifaka girerek Sasanilere karşı çıktı. Favstos Buzandatsi’nin yazdığına göre 371 ‘de Dzirav ovasında Sasani- Alban güçleri ile Roma -Ermenistan orduları karşılaştı. Sasanilerin tarafında Atropetena’nın, Arsax’ın, Marların ve Kasların birlikleri de Ermenilere karşı dövüşüyordu.
Tarihî kaynaklarda Dzirav savaşında Ermeni-Roma tarafının galip geldiği belirtilse de Lezgi çarı Urnayr ve yiğit Şargir’le ilgili bazı farklı iddialar da mevcuttur. Mutabakata göre Ermeni komutanı Muşeq’e karşı 2. Şapur’un birlikleri, Romalılara karşı Lezgi birlikleri savaşacaktı. Gereğinde Urnayr, Sa sanilere yardım edecekti. Ermeniler Sasanilere üstün gelerek Albanları bekledi ve onları da darmadağın etti. Hatta Alban çarını da takip ederek mızrakla zırhını deldi. Ancak çarı öldürmeyip hayatını bağışladı.
Fakat 5. Asır Ermeni tarihçisi Moisey Xorenatsi (Movses Khorentes A.K.), diğer tarihçilerden farklı olarak dövüş meyda nında saf dışı bırakılanlar arasında Urnayr’ın da olduğu düşüncesini paylaşır.
Hadiselerin anlatımında kahramanlık destanlarındaki tarz seçilmiştir. Ermenileri kahraman, Albanları korkaklar olarak tanımlayan bu anlatım inandırıcı olmaktan uzaktır. Anlatılarda Arşak’ın öldüğü, Pap’ın çar olduğu, Mehrican Arsuni’nin başkaldırdığı, Pap ile Mehrican arasında şiddetli çarpışmalar olduğu, Şargir’in öldürüldüğü bilgisi(!) de yer alır.
YAZARIN GÖRÜŞÜ
Muzaffer Melikmemmedov, bu konuda şunları söylüyor: Dzirav Savaşı’ nda Sasaniler Ermenilere, Albanlar ise Romalılara karşı dövüşüyordu. 2. Şapur’un askerleri Ermeni Muşeq karşısında yetersiz kalınca Sasani çarına yardıma gelen Alban Çarı Urnayr’a, pusu kuruldu. Albanlar yine de son nefeslerine kadar savaştılar. Durum Muşeq’in lehine gelişiyordu. O vakit Romalıları hayli sıkıştıran Şargir kendi güçleri ile yola çıktı. Amacı Urnayr’ın imdadına yetişmekti. Yolda karşısına çıkan Ermeni birliklerini darmadağın etti. Bu defa Şargir’in karşısına Spandarat Kamsaraka çıktı. Her iki taraf ağır kayıplar verdi. İki komutan teke tek dövüşürken birbirlerini öldürdüler.
Lezgilerin kararlılığı Muşeq’i öfkelendirmişti. Urnayr’ı öldürüp kesin üstünlük sağlamak istedi. Lezgiler yaralanan çarlarını düşmanın elinden alıp savaş meydanından çıkarmayı başardılar.
Muşeq, muharebelerin devamında bazı Lezgi şehirlerini işgal etse de kesin bir başarı kazanamadı ve elindekilerle yetinmek
Kaynak: Muzaffer Melikmmedov