KİM 11
GELECEĞİ OLMAYAN DİL
İlk Çağ’da bugünkü Azerbaycan coğrafyasının kuzey batısındaki Zaqatala ve Balakent bölgelerinden sürülüp Kuba reyonunun en yüksek dağlık kesimlerinde yerleşmek zorunda kalan Qrızlar, çok Tanrılı inançlar başta olmak üzere Hristiyanlık ve Müslümanlığa geçiş evrelerini yaşadıktan sonra Safevi Şahlığı, Rus Çarlığı, Sovyetler Birliği iktidarlarının sahasında varlıklarını sürdürme, kimliklerini koruma mücadelesi verdiler. Daha çarlık döneminde dağlık bölgeden düzlük alanlara başlayan ters yöndeki diğer göçler, Sovyetler Birliği ve Bağımsız Azerbaycan iktidarı dönemlerinde de devam ederek birbirinden kopuk aileler yarattı. Hiçbir yönetim dağınık bir halkın kültürü ile ilgilenme sorumluluğunu üstlenmedi. Geçmiş zamanda devlet kurucusu halklardan birinin dili olan Qrızca, bugün yalnızca derme çatma üç beş evin kaldığı köyün yaşlıları tarafından konuşulmaktadır. Şimdiye kadar yazıya geçmemiş, belleklerde kör topal yaşatılmıştır. Çocuklar bu dili bilmemekte, konuşmamaktadır. Eğitim dili değildir. Bu dilde türkü, şarkı yoktur. Bu dilin lehçelerini konuşan Hapıt, Cek, Elig gibi köylerde de durum üç aşağı beş yukarı böyledir. Ancak Jil Otye (Fransız), Renato B. Figuerido (İngiliz) Wolfang Spiegel (Alman) adlı araştırmacılar bu dil için alfabe, sözlük, gramer kitapları hazırlamış, Veli Xıdırov fiil çatılarını yorumlamış, Şemseddin Sediyev İsmin hâllerini ve diğer hususları gözden geçirmişlerdir. Şu sıralarda Alman asıllı Monika Pavloskaya bu konuda araştırma yapmakta ve Azerbaycan’ın değişik bölgelerine dağılmış Qrız kökenli çok sayıda kişi derlemelerine devam etmektedir. Akademik çalışmalar Fransızca, İngilizce, Rusça gibi yabancı dillerde yapılmaktadır. Halk bu araştırmaları Azerbaycan dilinde yazılanlar da dâhil olmak üzere okuyamamaktadır. Bu anlamdaki kopukluğu gidermek için işi teorik, akademik olmaktan çıkarıp sunumu basit örneklerle yapmak gerekmektedir. Halka bu dili derlemek için yaklaştığınızda dut yemiş bülbüle dönmektedir insanlar. Türkçe metinleri bu dilde ifade etmekte zorlanmaktadırlar. “Bir dil az kişi tarafından bilindiği için değil, az konuşulduğu için ölür” diye düşünenler de var. Ben buna pek katılmıyorum. Bazı diller için tehlike çanlarının çalmasının başka nedenleri de var. O dilde ders kitapları yazılmıyorsa, televizyon yayını yapılmıyorsa, yani o dil eğitim dili değilse ve sokaklarda çocuklar o dilde konuşmuyorlarsa tehdit daha da büyüktür. Bu anlamda yazımıza konu olan Qrız dili, antik Alban Devleti’ nin kurucusu halklardan birinin dili de olsa ölü dil olmaya çoktandır aday. Geçirdikleri tarihsel süreç Qrız halkının yazılı bir edebiyat yaratması şansını ortadan kaldırmıştır.
DAĞISTANDA AVAR MİRASI
Ziya Şakir’in Şeyh Şamil adlı romanından yararlanarak düzenlediğim ve Dağıstan Dergisi’nin 9-10. sayısında yayımlanan Dağıstan’da ve Çeçenistan’da Savunma Mekanizmaları başlıklı yazım bu konuda başvurulabilecek diğer bir kaynaktır. (A.K.)
Avarlar çok milliyetli Dağıstan’ daki en büyük halktır. Bilinen geçmişlerinde Avarca konuşan otuzu aşkın özgür topluluktan oluşan bir kitle meydana getiriyorlardı. Politik yönden öz bilinç olarak bağımsız, ancak Avarlarla entegre olmuş on dört küçük halk ve çeşitli lehçelerde konuşan diğer grupların onlara eklenmesi sonucu daha da büyüdüler. Avar toprakları, Ruslara karşı neredeyse yarım yüzyıl sürdürülen kahramanca direnişin merkezi olmuş; Tolstoy, Lermentov, Puşkin gibi yazarlar, bu hadiseleri ustaca işleyip edebiyat sahasına yeni şaheserler kazandırmışlardır. Genadi Yakololeviç Movçan adlı Uluslararası Mimarlık ile Rusya Mimarlık ve İnşaat Bilimleri Akademilerinin şeref üyesi olan yazarımız ise aşağıda özetini sunduğumuz Eski Avar Evi adlı yapıtın üzerinde 1945 yılından beri çalışmaktadır. Kitabın Anıtlar başlığını taşıyan ilk bölümü, yazarımızın yüzden çok sayıdaki ölçekli çizimlerini, eskizlerini, fotoğraflarını ve bunları tanıtan notlarını taşıyor. Bunlar esas itibariyle köy evlerine aittir. Tarihsel olarak bakıldığında birbirinden büyük ölçüde farklılaşan iki tür ev tarzı ortaya çıkıyor: 1859 öncesi özgür ve bağımsız toplulukların anıtları ilk dönemin ürünleri kapsamında sayılabilir. Rus İmparatorluğunun Dağıstan bölgesine ait anıtlar, 1920’ye kadar olan ikinci dönem başlığı altında incelenmelidir. Eserin en geniş bölümü ilk döneme ait antik anıtlarla ilgilidir. Bunlar arasında en antik dönem diyebileceğimiz, Hristiyanlık dönemine ait yaklaşık 1475 öncesi zaman diliminde yapılmış konutlar vardır. Eski Sovyet halklarının hiçbirine ait bu kadar antik ev yoktur. Bizim için kolay olan Çarlık dönemindeki anıtlardır. Sanatsal kalite, eskiye oranla tümüyle değişmiş olsa da, bunlar için titiz bir yaklaşım gerekmektedir. Avar anıtlarının tarihlerini güvenilir biçimde belirlemek güçtür. Değişik kesimlerde tarzların olgunlaşma ve değişim dönemleri arasında büyük farklılıklar görülmektedir. Yine de var olan simgelere dayanılarak sıraya koyulmaları, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde yapılabilmektedir. 18. yüzyıl öncesinde Avar toprakları, komşularının herhangi bir istila veya tehdidine maruz kalmamıştır. Fakat yine de seçilen yerleşimlerde ve yerleşimdeki her evde askerliğin önceliklerine ve savunmanın çağlar boyu süren gereklerine uyulmuştur. Bu çelişkili durum, sık aralıklı fakat kesintisiz süren savaşlar ile açıklanabilir. Savaş yaşamsal bir gereklilikti. Evler erişilemez ve kapalı olmalıydı. Eğitim ana görevi, savaşçılara ustalık kazandırılmasıydı. Kahramanlık, kişi eğitiminin ilk gereğiydi. 15. yüzyılda İslamiyete geçiş ve onun getirdiği yeni birliktelikle başlayan büyüme, savunma gereklerini azalttı. Rusya’nın tebaası olan Avar’ın kapısı ise açıktı. ŞAŞIRTICI OLAN DURUM Dağıstan’a gelen bir yabancının en çok şaşırdığı durum komşularının tersine bölgenin ormanlardan yoksun oluşudur. Bilim insanları, eski çağlarda yaşayan ahalinin ormanları yok ettiğini ileri sürerler. Fakat günümüz Dağıstan’ ındaki tüm antik evler dev ağaçlardan yapılmış ahşap yapı malzemeleriyle doludur. Taşıyıcı iri direkler, kirişler, tavanlar, döşemeler, ahırlardaki bölmeler… hepsi ağaçtandır. Göz önünde bulundurmalıyız ki, o zamanlarda dar patikalar mevcuttu. Tekerlek icat edilmemişti. Yalnızca kaydıraklardan yararlanılıyordu. Kısacası, ağaçları uzaklardan taşımak olanaksızdı. Bu, köylerdeki inşaatın Kafkasya’nın diğer bir yerinde bulunmayan türde, yerel ağaçlardan yapıldığını göstermektedir. Ormanlar o çağlarda korunmuş, sonraki yüzyıllarda azalmış, Çarlık idaresi döneminde ise nüfusu kontrol edebilmek için tahrip edilmişti. Antik devirlerde ana yapı malzemesi ahşaptı. Evin içini çepeçevre saran ve yükü taşıyan kuşak da, tavan da ahşaptı. Yalnızca yük taşımayan çevre duvarları taştan örülürdü. Kereste antik zamanlardan bu yana statik ( yapısal ) ve estetik amaçlarla mükemmel bir şekilde kullanılırdı. Taş yapılar zayıftı ve güvenilir değildi. Dağlılar, duvar işlerinde harcı bağlamayı hâlâ bilmezler. Kamalı kemer yapımı ustalığını tümüyle kendi başlarına öğrendiler. Tonozu bugün de bilmezler. Bu, kendilerini tonoz yapımında dünyanın en eski bölgeleri diye bilinen Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’dan tecrit etmiş olmalarının sonucudur. Dağıstan’da taş işçiliği, ancak Rusya’nın egemenliğinden sonra mükemmelleşmiştir. Devam edecek. (A.K.) Kafkasya Yazıları dergisi, sayı 5
İngilizceden çeviren Gökhan M. Menteş
4 cevap
Emeğinize yüreğinize sağlık çok güzel bir site devamını bekliyoruz
çok teşekkür ederiz.
ben fatima , Gunibsky bölgesindeki Gonoda köyünde doğdum. Gonoda – Гьонода росу , Гъуниб районалъул .Ben safkan bir milletim Avar – Магlарулай- maarula … Makhachkala şehrinde yaşıyorum .Türkiye’deki atalarımı arıyorum bir yıldan fazla , Zor değilse, mesajımı okuyup dağıt. Allah hepinizden memnun olsun. “ aleykum sayın din kardeşlerim, Türkiye ve dışındaki avar ve diğer halkların aziz torunları. Adım Patimat (Fatime ) « Maarulay » aslen Gunibsky ilçesi Gonoda – Honoda maarul rosu , köylüyüm, Mahaçkala’da yaşıyorum. Gunibsky ilçesi Gonod köyünden atalarımı arıyorum. Aradığım mekan Türkiye: Samandağ ilçesi/ Hatay ili. Ekim 2018’de büyükannemden, iki amcasının ve ailesinin talihsiz kaderi hakkında bir şeyler öğrendim ve isteğim üzerine babam, Mahaçkala şehrinin arşivlerine gitti ve bana, 1886’da Gonoda köyünün nüfus sayımı arşivinden bilgiler getirdi ve bu nüfus sayımına esasen ben 1886 nüfus sayımı bilgilerine dayanarak atalarımın bu mektuptaki isimlerini gösterdim. İsmi Dadi (babasının adı Hanmuhammed), anavatanında hac ziyareti yapıldıktan sonra, ona Dadihacı olarak hitab ediyorlardı. Dadihacı, bir zamanlar Gonod köyünden birkaç defa Mekkeye hac ziyareti yaptı, en son yaptığı hac ziyaretinden ise her yıl hac ziyaretini yapmak için Dağıstan’dan ayrılma kararı ile geri döndü, çünkü artık yaşı ilerlemekte ve 45-50 yaşlarına gelmekteydi ve hem de Dağıstandan Mekkeye kadar yürüyerek yolculuk yapmak onun için daha zor olacaktı. Kendisi köyde gayet varlıklı biri olarak tanınıyordu ve göç esnasında da yalnızca evini sattı ve tüm topraklarını, bahçelerini ve hayvanlarını kendi köyündeki camiye bağış bıraktı. İslam’ın kavramları düzeyinde, temel ihtiyaç sayılan kendi evini Türkiye’de hemen almaya karar verdi. Onun ölçülerine göre başkasının mahreminde yaşamayı asla kabul edemezdi ve bundan dolayı Türkiyede kendine aid bir mülk edindi. 1) Atalarımdan – Dadihacı ( babasının ismi Hanmuhammed) – (kendisi dedemin babasının öz dayısı) – 1846 senesinde doğan Dadihacı – Mahaçkalede bulunan arşiv bilgilerine esasen: hanımı Sultanzade, kızı Patimat (Fatime) 1886 senesinden sonra göç ettiler … 2) Atalarımdan – Muhammed ( onun babasının ismi Haydarbey) (türk elyazma eserlerinde Mehmet olarak da geçebilir) doğum tarihi 1880 veya 1883 senesi, – (kendisi dedemin babasının en büyük ağbisi). Muhammed 1897 senesinde onyedi yaşında (Dadihacının ricasıyla) Türkiyeye tamamen taşındı. Muhammed ailenin en büyüğü idi, üç erkek kardeşi ve bir kız kardeşiyle can annelerini çok erken kaybettiler💔😭 büyük dedem ise ailenin en küçüğü idi ve (Muhammed dışında herkes Gonoda köyünde defn edilmişler). Tahminlerime binaen Dadihacı ismi ona Türkiyede verilmiş olabilir çünkü Türkiyede «Dadi» ismi kullanılmamaktadır, belki de «Dayı» yani hacı dayı dan alınmış olabilir, Dadihacı ismi ise Dağıstanda yaygın olan isimler arasındadır, soyismine gelince zannımca, büyük ihtimal değiştirilmiştir. Türkiyede Muhammed kuzeni Patimat – (Fatime Dadihacının kızıdır) ile evlendi, uzun süre birlikte yaşayacak vakti olmayan Patimat – (Fatime) bir salgın nedeniyle hayatını kaybetti, çocuk sahibi olmak için zamanları bile yetmedi. Dadihacının öz kardeşlerinin anlattığına göre, sonuncudan bir önceki mektubu Dadihacı kendisi gönderdi ve mektubunda o şunlardan bahsediyordu: Sevgili kardeşlerim ve akrabalarım, kızım Patimat (Fatime) korkunç bir hastalık geçirdi 😭 durumu çok ağır ve ciddi, gündüzleri onu bahçedeki su kenarındaki ibadethaneye kucağımda taşıyorum, orada günümüzü geçiriyoruz, akşama geri getiriyorum 😭💔 , sadece su içiyor 😭, biliyorum! Onunla vedalaşmak ona hoşça kal demek istiyorsunuz ama bence zamanınız olmayacaktır, kendisi çok zayıf, her yerde savaş var, durum çok zor” !
Dadihacı’dan daha fazla mektup gelmedi. Vatana en son mektup birkaç yıl sonra Muhammedin komşusu yada onun tanıdığından geldi, metubu yazan kişi şunları kaleme alıyordu: Muhammedi cepheye aldılar ve bir daha ordan dönmedi, Dadihacı ve Sultanzade daha yaşları epeyce ilerlemeden hayatla vedalaştılar, kızları Patimat (Fatime) ise kocası Muhammedi cepheye götürdüklerinden kısa süre sonra çok erken yaşlarında öldüler. Tahminlerimize göre Muhammedi yaklaşık 1914 senesinde Sarıkamışa askerliğe aldılar ( Rus-türk savaşı 1914-1915 seneleri) veya Çanakkale savaşına götürdüler (Yunanıstan – ege denizi sınırında 1915), ancak Canakkale’nin ölen askerlerinin bir listesini aldım, lakin Muhammedin adı listede yoktu. Ama Sarıkamış’ta öldürülenlerin listesini alamadım, belki orada donmuş. O zamanları birçok Kafkas Muhaciri (göçmenleri) Allahuekber dağına Sarıkamışa savaşmaya çağrılmışdılar, tabi dağın eksi 40 derecelik soğunda, bazıları düşman yüzünü görmeden 90 bin askerden fazla kayıp yaşandı, bazıları da oturduğu yerde soğuktan uyuyarak donakaldılar 😭💔 (bununla ilgili internette bazı korkunç fotograf ve belgeler buldum) 💔 40 bine yakın asker esir alınmış ve Rusyaya getirilmişlerdi, bu arada da toplu bir salgın hastalığı başladı, Rusya’da birçok mahkum hayatını kaybetti. Mektubu yazan şahıs evin terk edildiğini, bahçelerin bakımsız kaldığını, böylece akrabaların gelmesi gerektiğini yazıyordu ancak kimse bu arada gidemedi hem de bu arada aniden büyükbabam Osman 40 yaşında vefat etti. Ne yazık ki, Muhammed ile ilgili ne cephedeki ölüm yerini gösteren bir mektup ne de başka herhangi bir bilgi vatanına gelmedi.
Ve şimdi de büyük insan hemşerim hakkında bir hikaye anlatmak istiyorum: Köylüm ve hemşerim Muhammed Amin Asiyalov (Muhammed – Emin Paşa – Türkçe el yazısına göre) – O, İmam Şamilin ve Çerkes halkının naiblerindendi. Türkiye’de birçok insan onu İmam Şamilin naiblerinden Muhammed – Amin Asiyalav olarak tanırlar, kendisi Gunibsky ilçesi Gonoda köyünde doğdu ve 11 yaşında Muhammed – Amin Asiyalav kendi doğduğu Gonoda köyünü terk ediyor. Dadihacıya Türkiyedeyken kardeşleri ziyarete gelir ve ziyaret esnasında misafirler kendi hemşireleri ve köylüleri olan Muhammed – Amin Asiyalavı Armutköy (Bursanın) köyünde ziyaret etmeye karar alırlar. Yol esnasında, bir at arabası ile hareket ederken ve yolda biraz yorgun olan Dadihacı (kendi Avar dilinde) atına “Allah seni kahretmesin bugün hiç olmadığı kadar yavaşsın!” diye bağırdı. (Dadihacı’nın bu sözleri Büyük Naib kitabında yer almaktadır)! Bir arada yolculuk esnasında, avar dilinde arabacı şaşkınlıkla konuştu ve sordu: kimlerdensiniz ve nerelisiniz ve elbette bu arada avar lisanı işiten Dadıhacı az şaşırmadı ve en şaşırtıcı şey de yol arkadaşlarının Naib Muhammed Amin Asiyalov’un oğlu ve büyük İmam Şamil’in eniştesi olduğu ve adı Davud olduğunu duymasıydı. Vatanına yazdığı mektuplarda Dadıhacı Naib Muhammed Amin Asiyalov’a vasiyette bulunduğunu, bir sonraki ziyaretinde ise Dadıhacı Naib bir daha ziyatret ettiğinden ama Davudun ise Gemiyle hacdan dönerken hayatını kaybettiğini ve bundan dolayı kendisiyle görüşemediğini yazıyordu.
Mektubumda yazamadan geçemeyeceğim atalarımdan ve yurttaşlarımdan bir büyük zatın hayat hikayesi daha: Hem Türkiyede hem de tüm dünyada hiç bir defa bile yenilgiye uğramayan 389 defa zafer çalan dünya seviyesinde bir numaralı güreşçi sayılan Mustafa Dağıstanlı. Mustafa’nın büyük ninesi ve büyük dedesi Gunibski ilçesi Gonoda köyündendirler, büyük dedesi Andissev, büyük ninesi Hatimesedu idi, kendilerinin iki oğlu ve bir kızı vardı, kızlarının adı Bahumesedu, oğullarından birinin adı Mustafaydı, Mustafa Birinci dünya savaşında öldürüldü – öldürülen Mustafa – ünlü güreşçi Mustafa Dağıstanlının dedesiydi, ikinci oğlunun ismini ise henüz bilemiyoruz. Kendileri Türkiyeye Kafkaz savaşından sonra göç etmişler. Benim büyük dedem “Dadi” ve güreşçi Mustafanın büyük dedesi “Andissev” amca oğullarıydı ve biz hala Mustafanın vatanını terketmeden önce büyük ninem Zadaya hatıra olarak hediye ettiği sürahiyi büyük titizlikle koruyoruz. Anneannem ve ben son zamanlarda Mustafa ile konuştuk, o ve anneannem Elhamdülillah kendilerini iyi hissediyorlar ve birbirimizi görmekten mutlu olduk, umarım sizi tekrar göreceğiz inşallah 🤲🏻 zira onlar büyük insanların torunları sayılırlar ve ben yukarıda isimlerini sıraladığım böyle izzet ve şeref sahibi yüce insanların neslinden olduğum için şeref ve gurur duyarım. Kardeşler birkaç defa kardeşleri Dadihacı ve yeğeni Muhammed’i ziyaret etmek üzere Türkiye’ye geldiler ve Gonoda anavatanına döndüklerinde kardeşlerden biri şunu anlatıyordu: Türkiye’ye Dadihacı’yı ziyaret ettiğimizde, kapıyı çaldım, kızı Patimat (Fatime) sesimi duyduğunda kapıya geldi, aniden ortalığı bir sakinlik 😪 kuşattı, birkaç dakika evin kapısını kimse açmadı, zira kapı çalındığında Patimat (Fatime) evde yalnızdı ve ani heyecandan bayılmış, neşe, bir duygu dalgası, vatan hasreti onun böyle şok durumun yaşanmasına neden olmuş ve baygınlık geçirmişti. Birkaç gün sonra, kardeşler vatana gitmeye hazır olduklarında, Dadihacı onlara bir bıçak verdi ve dedi ki: bıçağı al, bu bıçağın değerini, çok az kişi anlar, ama sonra anlayacaklar, bıçağın kapağındaki taşları yolda giderken çıkarıp satabilirsiniz, çünkü geçim açısından zor zamanlar yaşanıyordu. Meğer bu bıçağın kapağı elmas ve zümrüt ile süslenmiş ve bıçağın sapı ise platinden yapılmıştı. Yıllar sonra, 1949’cu yıllarda Gonoda köyünde eski baba ocağında Muhammed’in, büyükbabam Osman ve diğer kardeşlerimin evinde saklanan bıçağı gören akrabalardan biri, bıçağın nasıl değerli olduğunun farkında olmadan onu tamir için bıçağı tanıdık bir Rus dişçiye götürüyor ve ertesi gün bıçak için geri döndüğünde, bıçağın değerini fark eden Rus’tan bir iz bulunmadı, Rus dişçi ortadan kaybolmuş, ne bir belge ne de hiçbir iz bırakmamamıştı. Türkiye’de, Dadihacı’nın mücevher işlemeli bıçak, kılıc ve benzeri eşyaların imalatı ile meşgul olma yönünde tahminler var (tüm bu olaylar Birinci Dünya Savaşı’ndan önce ve savaştan sonra gerçekleşti, bununla ilgili tek mektup, Muhammed’in komşusundan geldi ve ben yukarıda ondan bahsetmiştim). Samandağ veya İstanbul’da oturan herkimse, oralardaki kafkaz kökenli hemşirelerimden, avarlardan ricam eğer herhangi biriniz mektubumu okur, ricamı duyarsanız ya da atalarınızdan (ninelerinizden, dedelerinizden) ecdadımla ilgili bir şey duyduysanız veya hatırladıysanız lütfen bana yazın. Onlara karşı duyduğum hasretten yüreyim yanıyor, ciğerim parçalanıyor ve onları bulana kadar kendime rahat bulamayacağım. Büyükannem 85 yaşında ve bu akrabalarının nereye gömüldüğünü bulmak için bizden son isteği. Araştırmam sadece merak ve eğlence için değil, akrabalarımın talihsiz kaderi hakkında bilgi edindiğim andan itibaren kendime rahat bulamıyorum ve onlar hakkında tam bilgi edinene kadar ümitle araştırmamı devam edeceğim, çünkü yurtlarını terk etmek zorunda kalan akrabalarımla olan manevi bağ beni hep oraya iteklemekte. “Atalarımız” – ne yüce bir kelime bu!! Amcam Muhammed’in mutsuz hayatının ve amcam Muhammedin, 💔 Dadihacının, kızı Fatima’nın ve eşi Sultanzadenin mezarlarının nerede olduğunu bulma umudunu hala kaybetmedim. Büyükannemden, Sultanzade’nin vatana memleketini, yerli dağları ve Gonoda köyündeki 💔 tarlaları nasıl da özlediğini anlatan bir şiir gönderdiğini öğrendim. Bu tür hikayelerden sonra iyi uyuyamıyorum ve atalarımın izini bulamadan rahatlık bulamıyorum ve sakinleşemiyorum, bu hikaye hep aklımdaki ve ruhumdaki bir hikayedir ve inşallah zaman gelir de Rabbim bana onların mezarında Kur’an’ı Kerim okumayı nasip eder, ben hep bunun hayalini yaşıyorum💔. Yazdığım tüm bu satırları hiçbir kaynak kullanmadan kendimden yazdım, çünkü hatıralar tam hafızama işledi. Talihsiz insan kaderine kayıtsız olmayan hayırsever, imanlı ve gönül insanlarının yardım ve yanıtlarını umuyorum. Ben hep arıyorum, inanıyorum ve bekliyorum. Saygılarımla iman kardeşiniz Fatime Muhammedova «Vatanım – Gonoda». Elektron posta adresim: patya198666@icloud.com
“Bellek sürahi “” büyük atalarımın hafızası ve tarihi.” Atalarım iki aşamada Türkiye’ye göç etti . Kafkas savaşı sona erdiğinde, ailenin en büyük ataları Samsun Eyaleti Segupınar köyüne göç etti ve yerleşti , Birinci Dünya Savaşı sırasında akrabalarla bir bağlantı kesildi, ancak Mustafa akrabalarını bulmak için Dağıstan ile kayıp bir bağlantı kurdu, 90’lı yıllarda Mustafa Dağıstanlı dünya güreşçisi iki kez Olimpiyat şampiyonu Dağıstan’a geldi ve onu tüm sakinlerle büyük bir bayramla karşıladık. Fakat 1886’dan sonra göç eden ikinci Atalarım ile bağlantı kesildi, hiçbir zaman geri yüklenmedi, çünkü maalesef yavruları terk etmek için zaman yoktu. 1 aşama atalarının göçü ve kader hikayesi: Birinci Dünya Savaşı sırasında akrabalarıyla bağlantısı kesildi, Bu hikaye Büyükannem« Baysat» tarafından bana iletildi, 84 yaşında, büyükannesi «Zadeh» tarafından iletildi, tüm hayatı boyunca onları anıyor. « Dadi ” adlı Atam »- O büyükannemin büyük büyük büyükbabası. «Andissev »adında bir kardeşi vardı. Kafkas Savaşı sırasında andissev, köyün lideri. İki oğlu vardı , bir oğlu Mustafa’ydı ve en küçüğü ne yazık ki bilmiyoruz , Ve Andissev’in küçük bir kız kardeşi vardı «Bahumesedu» . Andissev’in karısı ve çocukların annesi «Hatimesedu»adında bir kadındı. göçten önce oğlu Mustafa, memleketi Gonoda köyünde evlendi. Ve göçten önce Hatimessedu Hatıra olarak sürahi verdi büyük Büyükannem “zade”, böylece onları köyünde her zaman hatırlar ve nesiller boyunca iletir , Bu sürahi saklandı ve anneden kızına geçti, annemin evinde sürahi, yaş sürahi 200 yıldan fazla , umarım annem bana güvenir) çünkü üç kız kardeşim ve 2 erkek kardeşim var 😑 Andissev ve Mustafa, Rus Çarlık ordusuna karşı и Kafkasya’da Şeyh Şamil ile savaştı , Kafkas Savaşı’ndan sonra, Mustafa hacca gitti ve Samsun’da yaşadı ve amca Mustafa güreşçisine göre, onun (büyükbaba Mustafa) Hac Şeyh İmam Şamil ile bir araya geldi . Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Samsun ile yakınlarımız mektup aldı ve bağlantı kurdu, Mustafa Hac ile Samsun’a döndü , Hamile karısını terk ederek Yemen’de cihad için savaşmaya gitti, Ve kahraman şahit Yemen’de öldü. Gonada köyüne gelen mektuplarda, “Bahumesedu” nun evli olduğu ve yazılı bir güzellik haline geldiği belirtiliyor, son zamanlarda Tokat ilinden bir kadın bana yazdı-o Avar soyundan ve bu Bahumesedu kadının torunu, Bahumesedu’nun kocası bu köyden bir serseri idi, Kaynak yazdı: Bahumeseda Hakkında , güzel bir yüz, mavi gözler, kalın saçlar, uzun örgüler, Zamayir Köyü 1886 yılında kuruldu , Köy Şeyh Şamil Gazimuhammed oğlu kurdu , Ve Dağıstanlı Avar muhacirlerine , bahumedu-Aisha’nın torunu onu kıçımızın tarif ettiği gibi tarif Zade -Ebel , Ayşe, Andissev’in adını hatırladığını söyledi, adı biraz değiştirilmiş bir biçimde (Handislav), zengin yetenekli insanlar olduklarını, nezaket ve insanlık ile ayırt edildiğini ve yerli Türklere ve köydeki diğerlerine yardım ettiğini , iyi « Osmanlı halkı » olduğunu yazdı – » Osmanlı ” Muhtemelen anlamına gelir, ya da belki anlamıyorum , tam anlamı, çünkü ben bilmiyorum Türkçe , daha çok , ( dini , muhacir) ya da Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden önce ayrılan insanlar anlamına geliyor. Şehit Hacı -Mustafa’nın oğlu doğdu ve annesi ona Mehmet adını verdi , Ve başka bir Addissev oğlunun kaderi hakkında maalesef hiçbir şey bilmiyoruz. Mehmet babasını görmedi, babası da görmedi. Mehmet büyüdü ve Hajar adında bir Türk kızla evlendi , Ve 6 çocuk doğdu- “Büyük dünya güreşçisi iki kez Olimpiyat şampiyonu” Mustafa dahil» Bir kış Mehmet ava gitti ve bir dağ gölüne düştü, dışarı çıktı, eve ulaştı , ancak birkaç gün sonra iki taraflı pnömoniden öldü, 40 yaşındaydı, o zaman gelecekteki güreşçi yedi yaşındaydı. Yedi yaşından itibaren Mustafa amca serbest güreşe başladı , Mustafa büyüdü ve dünya standartlarında büyük bir güreşçi oldu, Tek bir yenilgi olmadan 389 galibiyet kazandı, İki kez Olimpiyat Şampiyonu oldu, Samsun ilinde Senatör oldu, Ve şimdi İstanbul’da yaşıyor, büyükannesiyle temasa geçti, Skype üzerinden iletişim kurdular . Mustafa Amca’nın yedi çocuğu, ilk ölen eşinden beş çocuğu, 4 kızı, 1 oğlu ve ikinci evliliğinden iki oğlu, en büyük oğlu Mehmet 10 yıl önce öldü . Mustafa amca Dağıstan’a ilk uçtuğunda ve Gonoda’ya geldiğinde 10 yaşındaydım , köyümüz büyük bir toplantı düzenledi, bir tatil oldu , ve o gün tercüman ve Mustafa amca birbirlerini anlayamadı, Ve Dedem Alibeg-Hacı, Mustafa Amca’nın konuşmasını tercüme etti, Büyükbabamın kumik safsızlığı olmamasına rağmen, kumik dilini tam olarak biliyordu, Büyükbaba safkan Avar , Ey Allah, zaman ne kadar hızlı geçti, çocuklarım bile o yaştan çoktan ayrıldı . Ocak 2018’de dağıstan’a uçmayı planladı, ancak en büyük oğlunun ölümünden sonra sağlık durumu önemli ölçüde kötüleşti . Bu hayat nasıl akarsa aksın benim için en önemli şey, büyük atalarımın üç yüzyıllık anısına saygı duyuyorum çünkü tüm dualarımızı hissediyorlar, çünkü bu dünyada ebedi değiliz ve herkes sonsuzluğa gidecek ve umarım kutsal Atalarım benim korunmam için kıyamet gününe tanıklık edecektir , Yapabileceğim tek şey, Onların tarihini ve istismarlarını anmak Allah rızası için , Dualarda söz, Kalbimdeki her şeyi sonsuz dünyaya taşıyacağım. Ve benden sonra, çocuklarım “hafıza Sürahisi” ni saklayacaklar ” irademi çocuklarına torunlarına teslim edecekler , Ve hatırlayacaklar, Meteri için, bu dünyadaki her şeyden daha değerliydi» Son zamanlarda amca Mustafa bana bir video gönderdi, bana Türkiye’de beni nasıl beklediğini söyledi, umarım yakında Türkiye’ye uçacağım ve amcamın yanında olacağım, İşte benim ıstagramm’a bir bağlantı, abone ol, Atalarım ve ailem hakkında yayınlıyorum