Denikin’in hezimetini müteakip, «Şimalî Kafkasya’yı
Müdafaa Şurası»nın askerî kıtaları kızıl ordu ile temasa geldikten

sonra Nisan 1920’de Temir-Han-Şura’da bir geçit
resmi tertip edildi. Bu geçit resminde Sovyet seferi kolordusu
komutan Smimov şöyle dedi:

“Büyük Şamil’in torunları! Ecdadınızın istiklaliniz uğ-
runda Çarlık Rusyası’na karşı büyük fedakârlıklar talep eden
muharebeler yürüttüklerini biliyoruz. Sizin beyaz çetelere
karşı savaşınızı da dikkatle takip ediyorduk. Bu savaşınız
İmam Şamil’in hakiki ahfadı olduğunuzu ispat etti. Sovyet
hükûmeti sizin istiklalinizi tanıyor, hayatınızı arzu ettiğiniz
gibi kurunuz. Fakat bizim sizinle beraber büyük bir vazifemiz
daha var: sizin kardeşiniz olan şark Müslümanlarını batı
emperyalistlerinin esaretinden kurtarmalıyız.

Denikin mağlûp edilmiş ve Rusya’da iç harbi nihayete
ermek üzere idi. Bolşevikler artık beyazları zayıf düşürecek
yardımcı kuvvetlere ihtiyaç duymuyorlardı. Ona göre bu
geçit resminden birkaç gün sonra Sovyetler verdikleri
vaatleri geri alarak «Şimali Kafkasya’yı Müdafaa Şurası»
azalarını haince tevkif ettiler ve memleketi işgale başladılar.
İmam Şamil’in adına henüz dokunmuyorlardı. Bu ad, onlara
şark siyaseti ve yakında daveti beklenen «Şark Milletleri
Kurultayı» için lazım olacaktı. İmam Şamil’in adı sık sık
zikrolunan bu kurultay 1920 yılının eylülünde Bakü’ de
toplandı. Kurultayın riyaset divanında Enver Paşa ile yan
yana Dağıstan’ın genç delegesi bayan Tatu Bulaç
oturuyordu.
Lenin

Aynı kurultayda Marks’ın nazariyelerini bir kenara atıp «gaye vasıtayı doğrultur» prensibinden hareket eden
Macar komünisti Bela-Kun: «Asya’nın sanayi proletaryasına sahip bulunmayan geri memleketlerinde komünist

ihtilalinin mümkün olduğunu»ispata çalışıyordu.
Bu kurultaydan kısa bir zaman sonra, aşağıda göreceğimiz gibi, Sovyetlerin şark siyaseti değişti ve hariçteki
propaganda için İmam Şamilin şöhretine ihtiyaç kalmadı. Bununla beraber komünistler 1930 yılına kadar bu ada karşı
saygı ve sevgilerini esirgemediler. Bunun da başlıca olarak iki sebebi vardı:

Ağustos 1920’de Şimalî Kafkasya’da isyan başlamıştı. Bu isyanı tahrik eden amillerin başlıcası Moskova’dan
gelen «irşadcının» Dağıstan köylerinden birinin camiinde duvara astığı bir resim olmuştu. Bu resimde Hazreti
Muhammed arkasında eli kamçılı bir burjuvayı taşımakta idi. Buna karşı hiddetlenen halk ayaklanmıştı. İsyan kısa bir
zamanda Dağıstan’dan Çeçenistan’a da sirayet etmiş ve Sovyet hükûmeti için ciddi bir tehlike arz etmeğe başlamıştı.
Mücadele istiklal uğrunda ve «Şamilin tahakkuku için mücadele ettiği gaye uğrunda» yapılıyordu. Bu münasebetle,
bizzat Stalin’in Dağıstan’a gelmesine zaruret hasıl olmuştu. Dağıstan’ın asilerden henüz temizlenmemiş kısmından
seçilmiş mümessiller toplantısında, 13 Kasım 1920’de, sunumda bulunan Stalin, Dağıstan’ın Sovyetlere bağlı
bulunmasından fayda temin edeceğini ispata çalışıyordu. «Şamil’in tahakkuku uğrunda mücadele ettiği ideallere»
Sovyetlerin hürmet ve saygı göstereceği hakkında teminat veren Stalin, iktisadi gelişmesi için Dağıstan’a maddi
yardımda bulunacağını vadetmiş ve sözlerini şöyle bitirmişti: «Şeriat ahkâmına göre yaşamak istiyorsanız öyle
yaşayınız, biz buna karşı değiliz».

Dağıstan mümessilleri Şimalî Kafkasya birliğinin muhafaza edilmesini rica etmiş ve bu ricaları üzerinde ısrar
etmişlerdi. Sovyetler bu ricayı ifa etmediler. Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyetinin Merkezî icra Komitesi
tarafından 20 Ocak 1921’de alınan karar ile Şimalî Kafkasya iki cumhuriyete taksim edildi. Bunlardan biri Dağıstan
diğeri de Dağ (Gorskaya) Cumhuriyeti idi. Bu Dağ Cumhuriyeti de az zaman sonra muhtelif muhtar ve mümtaz vilayet
ve “cumhuriyetlere parçalandı ve 1924’de Dağ Cumhuriyeti tamamıyla tasfiye edilmiş oldu.
T asarımcı

Yukarıda bahsi geçen isyan Mayıs 1921’de nihayete erdi. Bolşevikler İmam Şamil’in adına dokunmamayı bu
defa dahi tercih etmişlerdi.

ŞAMİL’İN GÜCÜ

Şeyh Şamil’in Kuzey Kafkasya’nın hürriyet ve istiklali
  
için Çarlık Rusyası’na karşı yürüttüğü mücadeleyi bilmeyenlerin

sayısı pek azdır.17. asrın 80’inci yıllarından 1864
yılına kadar devam eden bu mücadele, kısa fasılalarla,
hemen hemen 80 yıl sürmüş ve tarihte «Kafkasya
muharebeleri» diye adlandırılmıştır. Bu mücadele 1834 de
Şamil’in imam seçilmesiyle tam manasıyla muntazam harp
şeklini almış, onun esir düştüğü 1859 yılına kadar hız
kesmeden devam etmiştir.(Esasen Kafkaslardaki mücadele
çok daha eski yıllara dayanmaktadır. Safevi, Timur, Moğol,
Arap ordularıyla savaşan bölge halkları, topraklarına göz
diken büyük güçlere ağır bedeller ödetmişlerdir. A.K)
Şamil, imamlığı devrinde büyük bir devlet adamı ve
dâhi bir ordu kumandanı olduğunu ispat etti. O, Kuzey
Kafkasya’yı birleştirerek meşruti krallğı hatırlatan bir devlet
kurdu. Bu devlette yasaları Divan-Haneden ibaret bir
parlamento belirliyordu. Bu devirde vatandaş hukukunu
tayin eden bir sistem ve Nizam-ı Şamil adıyla tanınmış bir
kanunlar mecellesi tanzim edildi. Şamil, memleketin mali ve
iktisadi işlerini de yoluna koydu, bunları da bir nizam ve
sisteme tâbi kıldı ve muntazam surette çalışan bir devlet
mekanizması meydana getirdi.
İmam Şamil

Rus askerî uzmanlarından General Fadeev’e göre: Şamile karşı «harp ve darp görmüş ve fedakârlığa amade 280
binlik bir ordu sevk olunmuştu. Bu ordu ile Mısırdan Japonya’ ya kadar bütün kıtayı fethetmek mümkündü».Şamil’in
kahramanlığı, hasleti ve başka bariz meziyetleri onun adını millî kahraman hâlesiyle bürümüştü.
Avrupa’nın ileri düşünen tabakası Şimalî Kafkasya millî kurtuluş hareketine sempati besliyor ve liberal matbuat,
tamamıyla vatanlarını müdafaa edenlerin tarafında yer alıyordu.
Kari Marks ve Engels de manen Şamil’i desteklemekte idiler. Umumiyetle onların ve haleflerinin Şamil
hareketine karşı alakası prensip itibarıyla bu hareketin ideolojisine olan alakadan kaynaklanıyordu. Proletarya
ihtilalinin gerçekleşmesinde milliyet meselesinin büyük bir ehemmiyet taşıdığını kabul eden sosyalistler, kendi
gayelerine ermek için, millî kurtuluş hareketlerini, bir vasıta olarak, görüyorlardı. Bu sebepledir ki, bu çevreler kendi
programlarını fiiliyatta gerçekleştirecek olan umumi siyasetle ilgili olarak, şu veya bu muayyen tarihî şartlar dâhilinde,
millî kurtuluş hareketleri hakkındaki alakalarını değiştiriyor, bu hareketlerden bir kısmını «ileri» ve «inkılapçı»,
diğerlerini «gerici» ve. «irticai» hareket olarak değerlendiriyor, zamanla bu terimler de ad ve yer değiştirebiliyordu.
Pek tabidir ki, «sosyalizm kuruluşu» yolunda yürürken, Sovyet milliyet siyasetinin aldığı şekillere göre ve muhtelif
merhalelerinde Şamil hareketi bile muhtelif şekillerde tefsir ve takdir edilmiştir. İmam Şamil’in gerçekleşmesi uğrunda
mücadele ettiği fikirlere devrimcilerin yaklaşım tarzları malumdur: şeriatı bir irtica hareketi olarak kabul ederler;
milliyet meselesi ise, onlar için, proletaryanın menfaatlerinden ibaret yüksek prensiplere tâbi ve şartlara bağlı ikinci
derecede önemli bir mana taşımaktadır.

Bu görüş, mantık neticesi olarak, onların doktrinlerinden, dünya görüşlerinden yani diyalektik materyalizmden
kaynaklanmaktadır. Komünistlerin İmam Şamil’in faaliyeti hakkındaki hakiki düşüncelerini anlamak için, Marks’ın
nazariyesinden, anahtar mahiyetinde olan bir prensibini misal olarak aşağıya almakta fayda görüyoruz. Marksistlere
göre, cemiyetin fikirlerini, nazariyelerini, görüşlerini ve siyasi müesseselerini tayin eden, maddi hayat şartlarıdır. Bu
şartlar sisteminin başlıca kuvveti ise yaşamak için zaruri maddeleri istihsal etmek tarzından ibarettir, insanlar arasında
servete ve emlake göre münasebatı tayin eden de bu istihsal tarzıdır. Cemiyetin hukuki ve siyasi teşkilatını tayin eden
amil ise bu münasebattır. Marksistler diyorlar ki: müşterek mülkiyet hayatı yaşayan iptidai cemiyetlerde, kölelik nizamı
cari bulunan cemiyetlerde, feodalite devrinde ve kapitalizm sisteminde cemiyetlerin fikir ve nazariyeleri başka başka
olduğu gibi, gelecek komünist cemiyetinde de, kendine mahsus olmak üzere, tamamıyla başka fikir ve nazariyeler
hâkim olacaktır. Komünistlerin iddiasına göre, insan cemiyetinin tekâmül seyrinde kapitalizmden çıkıp en yüksek
basamağı işgal eden komünist cemiyetine ne kadar süratle geçilirse insanlık için o kadar iyidir. Çünkü, diyorlar, halk
kitlelerini seferber hale getiren bu geçiş yeni fikirlerin doğuşunu hızlandırır.

Devamı PDF’te

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir